kimsenin duymadığını bildiğim tıkırtıları dinleyerek
kimsenin hissetmediği soğukta titriyor
ve kendi kanımda boğularak ölmeyi bekliyordum
bu puslu, bu ürkünç, bu devasa şatoda
-belki de kimsenin görmediği-
katlanılmazdı karanlığımı örten titrek
ve benden de aciz
bir mum alevi bile
boğazımda nefret dolu bir orkestra çaldı
söndürdüm nefesimin son zerresiyle
artık ben
ve sevgilim karanlık
oturuyorduk daracık bir odada, yalnız, el ele
dolunay kıpkızıl ve varoluşuma saldırgandı
yaratılmışların bütün şamatası kuruluydu gece üstüne
canım benden çıkmalı, onların ruhuna karışmalıydı
yoksa atalar bir dur demeyecekti bu işe
antlaşmaya boyun eğmişti baş rahibe
tutturdular elime zehir dolu bi' şişe
gardiyanlar, kesin yumrukları, caymayacağım görevden
kalkacak sizlerin de üstünden bu lanet
tanrılar izin verdi son bir şiire!
Comments